Quelque soit les raisons des français pour leur « non » au referendum, le résultat est un tremblement de terre politique qui a secoué la France comme l’UE.
En France, on a présenté la facture, tout d’abord, au gouvernement de Chirac, aux partis politiques du centre droit et aux socialistes. Maintenant les politiques français sont obligés d’écouter le peuple qui a réalisé une révolution par ce scrutin et changé sans faire le moindre bruit.
Une période douloureuse débute pour la France.
En disant « non », les français sont portés un rude coup à la constitution européenne dont ils sont l’un des fondateurs. Au sein de l’UE, même si on ne l’avoue pas ouvertement, la pensée qui considère désormais cette constitution comme « morte » domine. Le « non » attendu de la part du Pays Bas semble « enfoncer une autre clou dans le cercueil ».
.................................
Enfin, l’UE rentre dans une période embarrassante. Sans doute, un retour de l’UE derrière la ligne à laquelle elle est arrivée actuellement, ou même une dissolution, ne sont pas en question. Seulement dans cette situation elle ne peut plus avancer, autrement dit, elle ne peut pas devenir une union politique. La constitution désire réaliser l’intégration de l’UE et lui permettre, dans la période, de devenir un pouvoir politique.
Le « non » des français arrête cette progression. Et l’UE s’arrête au début de la route de l’intégration. Il est certain que la France sera affaiblie dans l’UE. L’axe franco-allemand peut disparaître. Il est même possible qu’un nouvel axe anglo-allemand puisse le remplacer.
Chirac, disait qu’en cas du « non » l’UE ne pourrait pas être un « pouvoir » devant les Etats Unis, voire dans l’avenir, la Chine, le Japon et l’Amérique latine. Maintenant, ce qu’il craignait semble être arrivé. Le leader français devrait regretter d’avoir fait un referendum au lieu de décider par un vote parlementaire.
Article Original :
Nasıl bir Avrupa ?
Fransızların referandumda « hayır » demelerinin nedenleri ne olursa olsun (nedenler pek çok) sonuç Fransa’yı olduğu kadar AB’yi de derinden sarsan bir siyasal deprem niteliğini taşıyor.
Fransa’da « hayır »ın faturası öncelikle Chirac yönetimine, hükümete, merzez-sağ partilere, Sosyalistlere çıkıyor. Şimdi Fransız siyasetçileri, « sessiz ve derinden » değişen ve sandık başında bir « devrim » gerçekleştiren topluma kulak vermek ve ona göre kendilerine yeni bir çekidüzen vermek zorundalar. Fransa için şimdi sancılı bir dönem başlıyor.
Fransızlar « hayır » demekle kurucusu oldukları AB’ye ve kendilerinden birinin (Giscard d’Estaing’in) mimarı sayıldığı AB Anayasası’na ağır bir darbe indirdiler.
AB çevrelerinde çok açık ifade edilmemekle beraber, Fransız « hayır »ının, 5 yıl süren bir çalışma ve karşılıklı uzlaşı sonucu üretilen 448 maddelik AB Anayasası’nın artık « ölü » sayılması gerektiği kanaati hâkim. Yarın Hollanda’daki referandumdan çıkması beklenen « hayır » da, « tabuta bir çivi daha çakacak » gibi görünüyor !
AB içinde önemli kararlar oybirliği ile alındığı için, 25 üyeden birinin « hayır » demesi, anayasa ile ilgili antlaşmayı rafa kaldırmaya yetiyor. Antlaşmaya eklenen bir maddeye göre, böyle bir durumda AB Konseyi (zirve toplantısı), ne yapılması gerektiğini görüşür.
Dolayısıyla, Fransa ve Hollanda’nın kararı 16-17 Haziran’da yapılması öngörülen zirvede ele alınacak ve bir çıkış yolu aranacak. Şimdiden kafalarda oluşturulmaya çalışılan çeşitli senaryolar var.
Bu formüllerden biri, referandumu tekrarlamaktır. Vaktiyle Danimarka ve İrlanda’da bu yöntem, iyi sonuç vermişti. Ancak yüzde 55 oranında « hayır » diyen Fransa kısa sürede fikir değiştireceğe benzemiyor. Kaldı ki Fransız siyasi partileri de buna taraftar görünmüyorlar.
Bir başka senaryo, anayasayı değiştirmek, yeni bir metni halkın onayına sunmaktır. Bu da pek olası görünmüyor ; çünkü mevcut anayasa hassas dengelere dayalı bir uzlaşının eseridir. Üyelerden (veya üye ülkelerin siyasi partilernden) birini tatmin etmek için yapılacak bir değişiklik, bu kez, diğer üyeler tarafından reddedilecek.
Nihayet bir diğer formül, anayasanın itirazlara yol açmayan bazı maddelerinin, bir konsensüs sağlanarak uygulamaya konmasıdır. Anlaşılan « B Planı » diye son günlerde sözü edilen formül böyle bir çıkış yolu öngörüyor. Ama buna da şüphe ile bakılıyor.
Hasılı, AB şimdi çok tartışmalı, sıkıntılı bir döneme giriyor. Kuşkusuz AB’nin vardığı noktanın gerisine dönmesi ve hele dağılması söz konusu değil. Ama bu durumda ileriye de gidemeyecek, yani gerçek bir siyasal birlik olamayacak.
Anayasa AB’yi entegrasyon yoluna, siyasi bir güç olma sürecine sokmayı amaçlıyor. Fransızların « Non » demesi, bu gidişi durduruyor. AB bu yüzden entegrasyon yolunun başında, « stop » ediyor...
Bunun AB içinde özellikle Fransa’nın etkinliğini azaltacağı kesin. Fransız-Alman ekseni yok olabilir, hatta yerini yeni bir İngiliz-Alman ekseni dahi alabilir.
Chirac, « Hayır » dendiği takdirde, AB’nin ABD ve ileride Çin, Japonya ve Latin Amerika karşısında bir « güç » olamayacağını söylüyordu. Şimdi korktuğu şey olacak gibi görünüyor. Fransa’nın kararını meclis yerine halkoylamasıyla vermesini isteyen Fransız lideri, bu tercihini kullanmaktan pişman olsa gerek !..