Uzun ve karışık tarihe sahip olan ’’Trans’’ ya da Güney Kafkasya bölgesi, geçtiğimiz haftalarda yaşanan savaş nedeniyle, Avrupa ve dünya kamuoyunun dikkatini her zamankinden daha çok çekti. Savaşın tamamen bitmemesine karşın, fiili «blitzkrieg» (sürpriz saldırı) sona erdi ve yerini diplomatik ve insani mücadelelere bıraktı.
Bunu anlamak için, şu soruyu sormak zorunda olduğumuzu düşünüyorum: Ruslar neden Gürcistan eyaletleri olan Abhazya ve Güney Osetya’nın ’’bağımsızlıklarını’’ tanıdılar ?
Rusya için, bu hamlesi bir dizi probleme neden olmakta:
On yıllardan beri ve tam olarak geçtiğimiz ay Kosova ve halen Kıbrıs konusunda söylediklerine ve aldıkları karşıt pozisyona artık hiç kimse göz yumamaz.
Bu durum, Rusya eyaletleri için de riskli bir örnek oluşturmakta.
Bu Rusya’ya, Çin, Hindistan, Kazakistan ve hatta İran gibi Asya’nın çok etnisiteli güçlerinin muhalefetine mal olduğu gibi, NATO ile AB’nin tepkilerine neden olmakta.
Ne için ?
Eğer amaç Ukrayna veya Modovya gibi komşu ülkeleri veya Baltık cumhuriyetlerini tehdit etmek olsaydı, askeri operasyon yeterliydi. Yine aynı şekilde, sadede Batı’ya özellikle de NATO’nun genişlemesine ’’öfkeli bir reaksiyon’’ ya da Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili’yi ’’cezalandırmak’’ olsaydı da. Peki gerçek adres kim ve neden Putin’in ekibi için bu denli önemli ?
Görünüşe bakılırsa, en iyi eşleştirme yakın komşuları olan Dağlık Karabağ ve Ermenistan. Ve nihayet Azerbaycan. Nedeni bu coğrafyada bulabilmemiz mümkün.
Geniş arkaplan
Büyük resimde, Güneydoğu Avrupa’da Sırbistan/Kosova, Moldovya, Gürcistan ve Azerbaycan ile birlikte ayrıca Annan raporunun yakın zamanda bloke edildiği Kıbrıs’taki bölgesel ihtilaflara taraf olan bir Rusya görülüyor. Tüm bunların ortak noktaları ise yirmi ya da otuz yıldan bu yana çözülememiş olmaları. Ve şunu söylemek mantıksız olmaz ki Rusya’nın aktiviteleri çözümleri engelleme konusunda hiçbir zaman yeterli olmadı.
Bununla birlikte, eğer bu bir strateji idiyse, Kosova’nın bağımsızlık bildirgesi ve bunu müteakip büyük Batı devletleri ve birçok diğer devletler tarafından tanınması ile kaybetti. Hemen ardından Kıbrıslı Rumlar tarafından çözümsüzlüğün adanın ayrılması (bölünmesi) sonucunu doğurabileceği net bir şekilde anlaşıldı. Rusya askeri ve diplomatik anlamda, Kıbrıs ve hatta Sırbistan konularında prestijinden çok şey kaybetti.
Rusya’nın konuya ilgisinin geriye kalan bölümü orijinal setten daha homojen. Şu anda Rusya ayrılıkçı hareketleri münhasıran destekliyor. Fakat isyancıları korumasına, onlara diplomatik ve askeri destek sağlamasına karşın, şimdiye kadar ‘’devletlerini’’ resmi olarak tanımaktan kaçınmış ve sadece ‘’arabulucu’’ pozisyonu almıştı.
Yukarıda bahsedilen tüm bu dezavantajlara karşın, şimdi Rusya’yı pozisyon değiştirmeye zorlayan ne ?
Aralıklı bir şekilde başlamış olan ama Rusya’nın dikkatinden kaçmayan, eşzamanlı Türk-Amerikan yakınlaşması olabilir.
Şu ana dek, Ermenistan ve Azerbaycan arasında arabulucu olan ve kalıtsal bir hastalıktan muzdarip «Minsk Grubu» vardı: bir nötr ve iki Ermeni yanlısı güç, ABD, Rusya ve Fransa. Bu nedenle, uygulanabilir sonuçlar olmayacağı neredeyse garanti idi. Fakat sonra Türkiye, Azerbaycan’ın güvenilir bir müttefiği olarak sahneye çıktı.
Besbelli ki bir arabulucunun bir anlaşmazlıkta iki tarafla da ilişkisi olması gerekir. İşte tam da bu yüzden, Türkiye için Ermenistan ile diplomatik ilişkisi olmaksızın arabulucuk yürütmesi mümkün değildi( r). Çünkü artık, işler değişti.
Bakü-Tiflis-Kars
Konu komşuluk ilişkilerine geldiğinde, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı inşasının anahtar rolü gözden kaçırılmamalı. Şu anda varolan petrol ve doğalgaz boru hatlarında olduğu gibi, Ermenistan dışlanıyor ve Gürcistan için gelir ve enerji kaynağı sağlanmış oluyor. Bu nedenle de, konu Ermenistan’ın fikirlerini yeniden gözden geçirmesine hizmet ediyor.
Aynı zamanda, Gürcistan’ın ayrılmış eyaletleri için Gürcistan’ın çekiciliğini arttırıyor. Ekonomik etkilerinin yanında, özelde Avrupa olmak üzere dünya ile bağlantı süreci sözkonusu. Böyle bir süreç, Balkanlar’da, Sırbistan dahil olmak üzere işliyor ve bunun Rusya’nın gözünden kaçması mümkün değil. Rusya’nın Gürcistan’ı işgali esnasında doğruca Gori demiryolu istasyonu ve Poti limanına gitmesi sadece tesadüf olabilir mi?
BTK demiryolunun, Kosova’nın bağımsızlığının Kıbrıslı Rumlarda yarattığı etki ile karşılaştırılabilir bir mesaja sahip olduğu görülebilir: Sonra çok geç olabilir, izolasyon kırılabilir.
Turquieeuropeenne.eu üzerinde geçtiğimiz günlerde yayımlanan ’’Sınırlarını komşularınıza açın’’ çağrısı, Ermenistan üzerinde de etkisini gösterdi. Ermenistan ve Türkiye arasında (zaten var olan) demiryolu hattının açılması talebi, eski bir Ermeni pozisyonu. Dikkati çeken bir biçimde, Azerilerden tek bir destek bile yokken, çağrıyı imzalayanların yarısından fazlasının etnik Ermeniler. Açık bir biçimde, en zarar görmüş ülke Gürcistan bile, listede iyi bir şekilde temsil edilmiş değil.
Bununla birlikte, Abhazya ve Güney Osetya’daki varlığı ile Rusya’nın karşı bir mesajı var : sevgili Ermeniler, maksimum taleplerinizde ısrar edebilirsiniz, Rusya hala burada, prensip olarak Karabağ’ın bağımsızlığını tanımaya hazır. Rus ordusu da taleplerinizi desteklemeye hazır. Azerbaycan’ın hala kırmızı alarmda olması ise şaşırtıcı değil.
Beklentiler
Bu nedenle, Türkiye’nin pozisyonu zor. Türkiye’nin Azerbaycan’a açık desteği bulunduğu için, Ermenistan ile demiryolu bağlantısını açması neredeyse opsiyon dışı. Hatta, anlaşmazlıkta bir arabulucu olma olasılığına darbe bile vurabilir. Yani, yukarıda bahsedilen çağrının hayata geçebilmesini imgelemek zor. Eğer konu gerçekten ‘Sınırlarınızı komşularınıza açın’ çağrısı ise, Anayurt Azerbaycan ile Nahcican’daki Azeri yerleşkesi arasındaki bağlantıyı dile getirmek, minimum talep veya gereksinim olabilir. Türk müteahhitler tarafından geçtiğimiz yıllarda inşa edilen birçok altyapının yanı sıra, hava ve deniz trafiği ile yol/otoyol kullanmak suretiyle Türkiye’den Gürcistan’a ulaşım çok kolay.
Eğer Kafkas ihtilaflarının ana maddeslerinden birisi de enerji, özellikle de hidrokarbon ise, Azebaycan’ın rızası olmaksızın hiçbir şeyin uzun ömürlü olacağını ummak mantık dışı olur. Azerbaycan, bölgenin tek petrol ve doğal gaz kaynağı, Orta Asya’ya geçiş köprüsü ve Güney Kafkasya’nın en büyük ülkesi. Bundan da ötesi, topraklarının bir kısmı komşu bir ülke tarafından işgal edilmiş ve Rusya tarafından tehdit edilen bir ülke. Bu arada, Poti gibi, Gori de Azeri petrolünün Batı’ya denizyoluyla nakledilmesini sağlayan önemli bir istasyon. Rusya için olduğu gibi, Avrupa için de tüm bölgenin önemi, Azerbaycan olmaksızın, kayda değer bir şekilde yitirilmiş olur.
Ve yine, Türkiye için de çok farklı değil. Sadece Azerbaycan ile ‘imtiyazlı ortaklık’ yaptığı için değil, Türkiye’nin bölgede teğetsel çıkarları var ve tabii ki Türkiye’nin diploması masasında spesifik olarak kayda değer bir ağırlığı var.
Bundan dolayı, Türk-Ermeni yakınlaşması şüphesiz bir şekilde desteklenirken, bölgede Türkiye için ve Gürcistan için birinci öncelik Azebaycan ile anlaşılması. Bu durum, ayrıca Avrupa Birliği ve müttefiklerinin de çıkarına. Eğer bu ilişki tesis edilemezse, özelde de eğer Azerbaycan ile Türkiye veya Gürcistan arasında bir çatlak olursa, iyi niyetli inisiyatifler sadece Rusya’nın bölgeye egemen olma amaçlarına hizmet eder. Nihai anahtar ise Karabağ sorunu.
Sonuç olarak
Eğer Avrupa savaş tarihinden bazı öğütler alınabilir ise (dersler çıkarılırsa), o da şudur: Sadece ve sadece kolektif eylem tarafından evcilleştirebilir olan ve üstünlük için savaşan rakipler. İşte bu nedenle NATO var, Avrupa Birliği’ne sahip olmamız da önemsiz bir neden değil. Şimdiye kadar, her iki taraf için de yeterli derecede ikna edici oldu. Fakat belki de tüm bunların Avrupa’nın dönüşüm kararının (yani bünyesinin) planlandığı gibi hayata geçirilmesiyle ve AB genişleme sürecinin Güney Avrupa’da kararlılıkla devam etmesi ile önüne geçildi. Ayrıntıda eksiklikler de var. Bir Alman olarak, bir Fransız sitesine Türkiye hakkında yazarken, sanıyorum ki bu aşamada bu detayları belirtmeye gerek yok.